"Bir kitap okudum hayatım değişti" diyenlerdenseniz,
OĞUZ ATAY'ın "BİR BİLİM ADAMININ ROMANI-Mustafa İnan" tam size göre.
OĞUZ ATAY'ın "BİR BİLİM ADAMININ ROMANI-Mustafa İnan" tam size göre.
Özellikle bilimle, felsefeyle, vicdanla ve Türkiye'nin yoksul tarihiyle ilgilenenler için olmazsa olmazlardan ve okunması gereken bir kitap. Hele de "gerçekten" akademisyen “iseniz” ya da "olmak" istiyorsanız.
Kitaptan bazı alıntılar:
· "Kendi kendimi programlama çabaları." Her düşünenin ve bir merakla yaşayanın sürekli yaptığı bir iş mi "kendi kendini programlama?"
· İnsanın ölümsüz olması nasıl mümkün olabilir? Ölümsüz olmanın iki yolu vardır: Evlat, eser
· …eşsiz hocalığı, dalındaki bilimsel çalışmaları, çok sayıda genç araştırıcı ve bilim adamı yetiştirmek suretiyle modern anlamda bir ekol kurmuş olmasını dikkate alarak…
· Çocukları Napolyon ya da Büyük İskender olmaya özendireceklerine neden bir Pascal olmaya özendirmezler?·
Akademisyenliğin temel ilkesi: Öğrencilikle birlikte öğreticilik
· Anlattıkları konularla öğrencilerin canını sıkan hocalar, ders verirlerken kendileri de sıkılırlar. (Rahmetli ders yapmayanları, bütün işi öğrencilerine kitap satmak olanları ya da ders yapıyorum diye kitap okuyanları akademisyen olarak görseydi ne derdi acaba? Veya bkz.: http://governanceturkiye.blogspot.com.tr/2016/08/entrikaci-tuccar-ve-ahlaksiz.html)
· (Dünyayı ve yaşamı daha iyi kavrayabilmek için) Newton’ın yaptığı gibi sorunlara uzaktan ve yukarıdan bakabilmek.
· Bizde sözün çok değeri kalmamıştır. (Bizde ezberler zor değişir de ondan!)
· DÜŞÜNMEK ZORDU, DÜŞÜNMEK BÜYÜK BİR ENERJİ GEREKTİRİYORDU. (Yapılan kolaycılık, taklitçilik, ezbercilik)
· Bizde eleştiri, deneme gibi türlerin geleneği olmadığı için herşey sisli bir perde altında kayboluyor.
· Eski korkuları yüzünden bilim adamları renksiz kokusuz bir kalabalık haline geliyorlar.
· Yarışa birkaç tur geriden başlayan yalın ayak bir koşucunun telaşını duyarsın. Antrenmansız bacakların yorgunluğunu duyarsın. Sen okula gitmek için kilometrelerce yol teperken, onlar taksilerle okula bırakıldılar.
· Başkalarına çelme takarak öne geçme bilinci aşılanmadı sana. Arkadaşlarına yardım etmeyi düşündün sadece. “İnsan insanın kurdudur” demedin.
· ÖĞRENCİ TEK BİR KİŞİ DEĞİLDİR, YÜZLERCE GÖZDÜR, KULAKTIR, BEYİNDİR. Yüreği, vicdanı ve sezgisi olan eğitmenlere ne mutlu!
· Öğrenmek istemezlerse, bir yerden sonra (kimseye) yardım edilemez.
· Çünkü sen de benim gibi saf bir taşralısın: Güzele ve iyiye kapalı değilsin.
· Herkese kendini beğendirmek pek makbul değildir.
· Şu haysiyet denen kelimeyi ne zaman öğreneceksiniz?
· Biz ziyan olmuş bir nesle mensubuz.
· Halbuki beyler, bilim adamı ender yetişen bir kuştur, ona özen gösterilmelidir.
· Kendi kabiliyetlerini (yetenekli insanlarını) durmadan kaybeden milletlerin diğerleriyle aralarındaki farkı kapatmaları hiçbir zaman beklenemez.·
Yüzyıllardır gördüklerini, dinlediklerini, öğrendiklerini yorumlamaya (düşünmeye) alışmamıştı insanlar, “bu nereden geliyor” diye merak etmemişlerdi (Özellikle de akademisyenler).
Onları tedirgin etmeden, onlara yeni olan karşısındaki ilkel korkuyu hissettirmeden DÜŞÜNMEYE alıştırmak gerekiyordu.
Kitaptan bazı alıntılar:
· "Kendi kendimi programlama çabaları." Her düşünenin ve bir merakla yaşayanın sürekli yaptığı bir iş mi "kendi kendini programlama?"
· İnsanın ölümsüz olması nasıl mümkün olabilir? Ölümsüz olmanın iki yolu vardır: Evlat, eser
· …eşsiz hocalığı, dalındaki bilimsel çalışmaları, çok sayıda genç araştırıcı ve bilim adamı yetiştirmek suretiyle modern anlamda bir ekol kurmuş olmasını dikkate alarak…
· Çocukları Napolyon ya da Büyük İskender olmaya özendireceklerine neden bir Pascal olmaya özendirmezler?·
Akademisyenliğin temel ilkesi: Öğrencilikle birlikte öğreticilik
· Anlattıkları konularla öğrencilerin canını sıkan hocalar, ders verirlerken kendileri de sıkılırlar. (Rahmetli ders yapmayanları, bütün işi öğrencilerine kitap satmak olanları ya da ders yapıyorum diye kitap okuyanları akademisyen olarak görseydi ne derdi acaba? Veya bkz.: http://governanceturkiye.blogspot.com.tr/2016/08/entrikaci-tuccar-ve-ahlaksiz.html)
· (Dünyayı ve yaşamı daha iyi kavrayabilmek için) Newton’ın yaptığı gibi sorunlara uzaktan ve yukarıdan bakabilmek.
· Bizde sözün çok değeri kalmamıştır. (Bizde ezberler zor değişir de ondan!)
· DÜŞÜNMEK ZORDU, DÜŞÜNMEK BÜYÜK BİR ENERJİ GEREKTİRİYORDU. (Yapılan kolaycılık, taklitçilik, ezbercilik)
· Bizde eleştiri, deneme gibi türlerin geleneği olmadığı için herşey sisli bir perde altında kayboluyor.
· Eski korkuları yüzünden bilim adamları renksiz kokusuz bir kalabalık haline geliyorlar.
· Yarışa birkaç tur geriden başlayan yalın ayak bir koşucunun telaşını duyarsın. Antrenmansız bacakların yorgunluğunu duyarsın. Sen okula gitmek için kilometrelerce yol teperken, onlar taksilerle okula bırakıldılar.
· Başkalarına çelme takarak öne geçme bilinci aşılanmadı sana. Arkadaşlarına yardım etmeyi düşündün sadece. “İnsan insanın kurdudur” demedin.
· ÖĞRENCİ TEK BİR KİŞİ DEĞİLDİR, YÜZLERCE GÖZDÜR, KULAKTIR, BEYİNDİR. Yüreği, vicdanı ve sezgisi olan eğitmenlere ne mutlu!
· Öğrenmek istemezlerse, bir yerden sonra (kimseye) yardım edilemez.
· Çünkü sen de benim gibi saf bir taşralısın: Güzele ve iyiye kapalı değilsin.
· Herkese kendini beğendirmek pek makbul değildir.
· Şu haysiyet denen kelimeyi ne zaman öğreneceksiniz?
· Biz ziyan olmuş bir nesle mensubuz.
· Halbuki beyler, bilim adamı ender yetişen bir kuştur, ona özen gösterilmelidir.
· Kendi kabiliyetlerini (yetenekli insanlarını) durmadan kaybeden milletlerin diğerleriyle aralarındaki farkı kapatmaları hiçbir zaman beklenemez.·
Yüzyıllardır gördüklerini, dinlediklerini, öğrendiklerini yorumlamaya (düşünmeye) alışmamıştı insanlar, “bu nereden geliyor” diye merak etmemişlerdi (Özellikle de akademisyenler).
Onları tedirgin etmeden, onlara yeni olan karşısındaki ilkel korkuyu hissettirmeden DÜŞÜNMEYE alıştırmak gerekiyordu.