Drina bir nehir... Sava nehrinin en büyük kolu... Ivo Andriç,
bu nehir üzerine yapılan bir köprü ve o köprünün kaderini belirlediği insanları ve toplumları romanlaştırmış...
Ivo Andriç'in Nobel ödüllü romanı, 1516'da İstanbul'a getirilen ve daha sonra Kanuni'nin Veziri Azamı olacak olan Sokullu Mehmet Paşa'nın hikâyesiyle başlıyor. Sokullu daha on yaşında çocukken o nehirden geçerken oraya bir köprü yaptırma hayali kuruyor ve daha sonra da yaptırıyor. Bu köprünün yapılış öyküsü, birçok milletin kaderini anlatıyor aslında.
Türkler, Sırplar, Boşnaklar, Avusturyalılar... Müslümanlar, Hristiyanlar, Yahudiler... Osmanlı yönetiminden Avusturya yönetimine geçen bir beldenin insanlığa miras bıraktığı dönüşüm öyküsü... Yönetim, kültür, sosyoloji, savaş, barış...
İyi yöneticiler (Arif Bey), kötü yöneticiler (Abdi Ağa) ne kadar muazzam anlatılıyor. Çocukların, genç kızların ve delikanlıların başlamadan biten yaşamları; hiddetle akan bir nehrin iki yakasında verilen yaşam mücadeleleri ve dramların arkasından sürüklenen yaşamlar... Düğün günü kendini nehre bırakan Fatma; nehrin kenarına ilk oteli yapan Lotika...
"Coğrafya kaderdir" demiş İbni Haldun. Bir köprü bir
coğrafyanın yaşamını değiştiriyor... Bir kent yeşeriyor, ticaret gelişiyor, toplumsal etkileşim hızlanıyor...
Köprü yaşlandıkça Osmanlı da yaşlanıyor... Köprü birçok saldırıya rağmen yıkılmıyor, ayakta kalıyor... Ama Osmanlı yaşlılığın arazlarına daha fazla dayanamıyor... Osmanlı'nın Vişegrad'ı (Drina Köprüsü'nü) terketmesi, buralara yeni bir "uygarlığı" getiriyor... Teknoloji, planlama, imar bu beldeyi ve çevreyi beklenmeyen bir biçimde değiştiriyor. Ama tarih Osmanlı dönemindeki birçok milletin bir arada huzurlu bir biçimde yaşadığı dönemleri özletir hale geliyor.
Ivo Andriç, Osmanlı'nın zalim yöneticilerini de, adil yöneticilerini de çok etkileyici biçimde anlatıyor. İyi insanları ve kötü insanları büyüleyici bir biçimde betimliyor.
Drina Köprüsü'nü okuduktan sonra, o sarp dağları ve öfkeli nehirleri ve elbette etrafında kalan hatıraları görme isteği uyanıyor...
28 Mayıs 2018 Pazartesi
21 Mart 2018 Çarşamba
ÇİVİSİ ÇIKMIŞ DÜNYA
Amin Maalouf, dünyanın bildiği bir isim. Ortadoğu'yu yaşayan ve
anlatan adam. Ortadoğu'nun hastalıklarını teşhis eden, tedavi yollarını gösteren bir edebiyatçı. Çivisi Çıkmış Dünya, Ortadoğu'nun tarihini, açmazlarını, umutsuzluklarını ve hastalıklarının çarelerini gösteren bir kitap. Kitaptan bazı alıntıları dikkatlerinize sunmak istiyorum:
* Pusulasız girdik yeni yüzyıla... Entellektüel dünyanın, finans dünyasının, iklimin, jeopolitiğin, etiğin çivisi çıkmış durumda.
* ...bir zamanlar özgürlüğün, dünyanın tamamına yayılmakta olduğuna inanan, şimdiyse ona yer olmayan bir dünyanın biçimlendiğini gören, eli kolu bağlı biçimde fanatizmin, şiddetin, dışlamanın ve umutsuzluğun yükselişine tanık olan bir özgürlük tutkununun; her şeyden önce de, aslında sadece, pusuda bekleyen yok oluşa boyun eğmek istemeyen bir yaşam aşığının endişesi benimkiler.
* Berlin Duvarı'nın yıkılmasından sonra herkes Avrupa'ya hücum ederken Avrupa yolunu şaşırdı. Doğunun, yerkürenin çeşitli bölgelerine baktığımda yine de en az Avrupa için endişeleniyorum.
* Arap-İslam alemi bir daha çıkamamazcasına tarihsel bir kuyuya gömüldükçe gömülüyor; bütün dünyaya karşı, Batılılara, Çinlilere, Hintlilere vb. ve ayrıca herşeyden önce kendisine karşı öfke duyuyor.
* Arap alemi dibe vurmuş durumda; evlatlarını, dostlarını ve aynı şekilde tarihini utandırıyor.
* Hz. Muhammed "İnsanların en iyisi insanlara yararı dokunandır" diyor. Ama Arap alemi kötülükte yarışıyor.
* Batı kazandığı yerde kaybetti. Çin ve Hindistan Batı modeliyle kalkınırken, Batı için tehdit olmaya başladı.
* Batı dünyasının kendisine özgü tarihsel körlükleri ve kendine özgü etik kusurları var. (Yoksul dünyaya karşı umursamazlıkları ve sömürgecilik günahları var.)
* Batı uygarlığının diğer uygarlıklardan daha fazla evrensel değer ürettiğine inanıyorum. Ama bu değerleri başkalarına gerektiği gibi aktaramadı. Bugün bütün insanlık bunun bedelini ödüyor.
* ABD Irak'ta grupları kışkırtmıştır. Bu utanç kaynağıdır.
* "You break it, you own it" (Kırarsanız sizin olur.) C Powel Bush'a şöyle diyor: 25 milyon Iraklının bütün sorumluluğu sizde.
* Batı kendi ilkelerini "ötekilere" uygulamayarak ikircikli davranmıştır. Bu ilkelerin en önemlisi evrenselliktir. İnsanlığın bir bütün olduğu düşüncesidir. "İnsan hakları" herkes için aynıdır.
* ABD Irak sarsıntısını atlatır, Irak ise ABD sarsıntısını atlatamaz.
* Benim gözümde aklın özgürlüğünden daha değerli bir şey yoktur.
* Kültür, bir hayatta kalma yöntemidir. Bir halkın özel yaşamı edebiyatıdır. Tutkular, özlemler, düşler, inançlar, yoksunluklar, dünyayı algılama... "Ötekini" tanımanın yolu edebiyatını, dolayısıyla kültürünü tanımaktan geçer.
* 21. Yüzyıl ya kültürle kurtulacak ya da yok olup gidecek. Arap İslam alemi kendi değerlerine dönüp bakmalı: "Alimin mürekkebi, şehidin kanıyla tartılır, alimin mürekkebi ağır gelir" ve "Alimler peygamberlerin varisleridir" gibi telkinleri ve değerleri unutmamalı.
* Aidiyetlerin belirleyiciliği yerine standartların ve hukukun belirleyiciliği temel olmalı.
* ...şimdiki zamanları yalnızca başarısızlıkla, bozgunlarla, yoksunluklarla ve aşağılanmalarla örülü olan toplumlar, kendilerine inanmayı sürdürebilmek için gereken kanatları ister istemez "geçmişte" arıyorlar.
* Birbirine pek de benzemeyen sayısı olayla örülmüş tarih, genellemelere uymaz pek. Tarih içinde doğru yolu bulmak için pek çok anahtara ihtiyaç vardır, bütün anahtarların yerine bir anahtar koymak, sözüm ona bütün kapıları açacak bir maymuncuk ortaya koymak akıllıca değildir.
* Dünya nüfusunun %5'ini oluşturan ABD'nin, %95 dünyalıdan çok daha fazla belirleyici olduğu bir siyasi sistemde ciddi bir sorun var demektir.
* Kendimizi AYRI gördüğümüz zamanlarda, "BİZİM DE ÖTEKİLER İÇİN ÖTEKİ DURUMUNDA OLDUĞUMUZU" unutmamalıyız;
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)