3 Ağustos 2020 Pazartesi

DOSTLUK ÜZERİNE

Bu da Ağuştos için bir başlangıç yazısı olsun.
"Dostluk" diye bir kavram vardı. 
Artık, sizlere ömür.
Mesele kişisel değil, genel olarak dostluk öldü. 
Dostluk, yerini "çıkarlara ve beklentilere" bırakalı çok oldu.
Oysa ne muhteşem bir ölçüt vardı, insanlığın ve sözde-özde inananların bildiği:
"Güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler vaz geçmem..."
Şimdi bırakın Güneş'i ve Ay'ı, bir takım menfaat kırıntıları dostlukları satmaya yetiyor.
Dost, bütün dünyayı verseler; bütün dünya karşısına dikilse dostundan vaz geçmeyendir.
Aksi, sadece sahteliktir.

***
Dost, dünya karşısına dikilse dostundan endişe etmeyendir. 
Mesela, "ben dostlarımı kalbimle değil ruhumla severim, çünkü o ölümsüzdür" diyen şair neyi anlatıyor?
Dostluklar ve kişisel ilişkiler "çıkarlara dayalı" uluslararası ilişkilere dönüştü.
Trajik bir komedi çağında en ucuz şey oldu.
Sevdiğim, dost bildiğim, güvendiğim hiçbir insan hakkında kanaatim değişmedi, değişmeyecek.
Çünkü, hayat dediğimiz bu garip yolculuk "kalıcı çözümü olan geçici bir durum..."
Sözde dostlar, dost görünenler, makam ve koltuk dostları konusunda da hiç yanılmadım.
Hiç yanıltmadılar, bu yüzden de mutluyum.
Yaşadıkça insanı ve insan yanımı daha iyi tanıdığım için ya da tanımaya çalıştığım için; yaşadığım her an sonsuz bir şükür duygusu içinde olmaya gayret ediyorum.
İnsan yaşamının her anı paha biçilmez değerdedir; ne yaşarsa yaşasın, nerede yaşarsa yaşasın... 
Yeter ki aklını, vicdanını ve yolunu kaybetmesin...
Çünkü, ilahi ve sonsuz hakikat değişmez, değişmiyor:
"Ve insan aldandı..."
"İnsan zalim ve cahildir..."

***
İnsanlar, çok kolay aldanıyor; çok kolay vaz geçiyor.
Ciğersiz, insan bile olamamış, ucuz menfaatlerinin peşinde insanlığın yüz karası olmuş ve olacak olanların algılarına teslim olana dost diyebilmek için, sanırım akıl, karakter, insanlık ve vicdan sahibi olmamak gerekiyor.
"Gerçek dost gölge gibidir; eğilsen de düşsen de seni bırakmaz..." demiş birileri. Ne kadar doğru!

***
Birkaç "dostluk" sözü:
Dostluğu çıkarı kadar olanın, yokluğu büyük kazançtır.
Dostlar, karanlıkta parlayan yıldızlar gibidir; onları her zaman göremezsin. Fakat daima orada olduğunu bilirsin...
Dostlarımı azalttım, baktım düşmanlarım da azalmış...
Geride bıraktıkların mı var? Boş ver! Sana iyi gelen insanların geride ne işi var?
En vefakâr dostumuz gölgemizdir. Ama unutmayın ki, o da yoldaşlık etmek için güneşli havayı bekler.

***
Son söz:
Büyük yalnıza dost olmak, dostlukların risksizi, güvenlisi ve kusursuzu...
İnsanların çoğu, yalnızca menfaatlerinin ve beklentilerinin dostu.
İdrak edebilmek ve yaşayabilmek dileğiyle güzel dostluklar diliyorum.
Hayat boyunca "insana rast gelesiniz" sevgili "dostlar..."

20 Temmuz 2020 Pazartesi

Çocuklar Büyüyünce

A. Saint Exupery'nin "Küçük Prens" isimli kitabı dünyaca bilinmektedir. 
"Savaş Pilotu" isimli kitabı ise, pek az tanınmaktadır. Bu kitap, pilotluk da yapan yazarın savaş, çocuk, büyümek ve yaşamın anlamı üzerine kaleme aldığı düşüncelerinden oluşmaktadır. 
Ben bu "yazı-yorumun" başlığını "Savaş Pilotu" yerine "Çocuklar Büyüyünce" olarak seçtim. 
Çünkü, kitap ele aldığı konularla birlikte çocukların masumiyetini çok etkili biçimde anlatıyor. 

***
Çocukluk, gençlik, yaşlılık ve ölüm. Hayat başlar, ilerler ve biter. Ama çocukluğun o eşsiz masumiyeti hiçbir evrede görülmez.
İnsanın, heyecandan kalbi küt küt atarak bir eşiği aştığı gün var; bu eşiğin dibinde öğrencilik biter ve hayat başlar.
Yetişkin insanların yaşamını dolduran kaygı, tehlike ve acılar öğrencilik çağındakiler için çok geçerli değildir.
Çocuk, yaşlanmaktan korkmaz. Çocuktur o; oyununu oynar.
İnsanlar şu uçsuz bucaksız yer yüzünde pek az yer kaplıyor aslında.
Ah, o uçsuz bucaksız ülke; çocukluk...
***
İkinci Dünya Savaşı'nda 40-50 milyon arası insan yaşamını kaybetmiştir. Bu rakamın 60 milyon olduğunu söyleyenler de vardır. Çünkü, 100 milyondan fazla askerin savaşa katıldığını yazıyor bazı kaynaklar. 
Exupery de savaşa katılanlardan ve yıkımı görenlerden:
"Savaş korkunçtur. Onu yaşadım ve 15 gün içinde 150 bin kişinin can verdiğini biliyorum.
Yaşam, her zaman planları bozar."

***
Savaş, ölüm ve yıkım yıllarında insanın tutunacağı yegane dal: Sevgi!
Sevgi, genişlik duygusu verir insana.
Anılarım, biriktirdiğim şeyler, bütün sevgilerim elimde. 
Bir ağacın kökleri gibi, toprağın derinliklerinde köklerim var. 
Hep umutsuzca umut besledim.
Büyüdünüz mü, kendi başınıza bırakırlar sizi.
Büyükleri kimse korumaz çünkü.

***
"Yaşamım her saniye bana yeniden bağışlanıyor" diye düşünmüşümdür hep. 
Paylaşılan ekmeğin tadını hiçbir şey veremez. Ekmek, vatanımın evlerini ışıklandırıyor, hayat veriyor insanlarıma.
Kabul ettiğim tek zafer, tohumun yaşama gücündeki/inadındaki zaferdir.
Düşünen insan tohum demektir; bir gerçeği bulan başkalarına da gösterir.
Yalnız sevgi götürür insanı zafere.
Aklı fikri güneşte olan tohum, taşın toprağın kayanın arasından kendine bir yol bulur her zaman.

Her şeyden önce varlığımızı yadırgamamak,her şeyini kabullenmek zorundayız.
Var olabilmek için her şeyden önce sorumluluk yüklenmek gerekir.
Herkes, herkesten sorumludur.
Her insan, bütün öbür insanların günahını omuzlarında taşır. 

Uygarlıktır, insanları yoğuran.
İnsanlar soysuzlaştıysa, yenildiysem yakınmaya hakkım var mı?
Ağaç, köklerine benzemeyen dallarla dışa vurur kendini.

Yavaş yavaş unuttum kendi doğrularımı. İnsan'ın bütün insanları, taş'ın da bütün taşları özetlediğini sandım.
Hiç kimsenin umutsuzluğa kapılmaya hakkı yoktur. Umutsuzluk, kendi benliğinde Tanrı'nın yadsınması demektir.
Umutlu olma ödevi: "Çok mu önemli sayıyorsun kendini? Kendini beğenmişlikten başka bir şey değil senin umutsuzluğun."
Kederli insan, herkesi kedere boğar.
Sözün kısası insanı (insanlığı) yitirdik.
İnsan ailesi için ölür; bir takım nesneler ya da duvarlar için değil.
Bir sevgi yaratabilmek için, ilkin kendinden bir şeyler vermek gerekiyor.
Bütün iddialarını kaybedenlere susmak düşer...
***
Yazarlık böyle bir şey: Savaş, acı, ölüm arasında yine vicdan, yine sevgi ve yine umut...